
Pusuladan Algoritmaya: Coğrafi Keşifler ve SEO
3 Aralık 2024
Reklamcılığın Akorları: Markanızın Şarkısını Kim Dinliyor?
10 Aralık 2024Dekalog 1: Jeden...
Geçenlerde yahu şunları tekrar bir izleyeyim, hatırlayayım diye soğuk bir Ankara gününde eve kapanıp Dekalog maratonu yaptım. (Tabii ki hepsi 1 günde bitmedi. Bitirebilen varsa saygı duyarım.)
Birinci bölüm olan Jeden’i izlerken gülümseyerek afallamadım desem yalan olur.
Hadi biraz konuşalım… Film, bir çocuğun babasıyla (Babanın adı Jeden) olan ilişkisi üzerinden insan, teknoloji ve inanç arasındaki derin çatışmayı ele alıyor. Ancak benim için en büyüleyici olan, filmin merkezinde yer alan bilgisayarın günümüz yapay zeka uygulamalarıyla olan benzerliği oldu. Günümüz teknolojisinin, 1989’da Kieślowski’nin hayal ettiğiyle neredeyse aynı noktada olması bende derin bir etki bıraktı.
Sonrasında düşünme ve bu yazıyı hazırlama sürecim başladı…


Bilgisayarın Kehaneti: İnsan ve Teknoloji Arasında Bir Köprü
Filmdeki bilgisayar, çocuğun sorularına yanıt bulmak, sonuçlar hesaplamak ve insan hayatını kolaylaştırmak için kullanılan bir araç. Günümüzde ise yapay zeka, bu rolü çok daha karmaşık bir şekilde üstleniyor. Yapay zeka dil modelleri, arama algoritmaları ve sosyal medya platformlarının öneri sistemleri veri ve anlam arasındaki sürekli akışını somutlaştırıyor. Ancak asıl çarpıcı olan, her iki durumda da teknolojinin yalnızca bir araç olmanın ötesine geçip insan hayatının kritik kararlarını etkileyecek hale gelmesi…
Sibernetik ve Fine Tuning: Bir Sistem ve Onun Evrimi
Sibernetik, bir sistemin çevresinden gelen geri bildirimle kendini nasıl düzenlediğini ele alır. Jeden'deki bilgisayarın temel işlevi, insan girdileri doğrultusunda hesaplamalar yapmaktır. Bu, aslında yapay zekanın fine tuning sürecine çok benzer. Tıpkı bir yapay zeka modelinin kullanıcı verileriyle optimize edilmesi gibi, filmdeki bilgisayar da çocuğun ve babasının girdileriyle çalışır.
Günümüz yapay zekası, bu sistemi çok daha ileri taşıdı. Artık yapay zeka, insan davranışlarını anlamak, tahmin etmek ve hatta şekillendirmek için tasarlanıyor. Örneğin, iyi tasarlanmış bir e-ticaret sitesinde yaptığınız arama geçmişi, size sunulan önerilerin temelini oluşturuyor. Ancak bu süreç, aynı zamanda kullanıcı davranışlarının yapay zekayı eğitme biçimidir. Filmdeki bilgisayarın nihayetinde bir trajediye yol açması, bize bunun etik sınırlarını da hatırlatmıyor değil…
İletişim Stratejisi ve Kullanıcı Davranışları: Markaların Yeni Çağı
Filmdeki bilgisayarın işlevi, bir iletişim stratejisi geliştirme çabasını andırdı bende. Günümüzde markalar, yapay zeka ile kullanıcı davranışlarını analiz ederek hedef kitlelerine en etkili şekilde ulaşmayı amaçlıyor. Bu, bir anlamda "Jeden'in evindeki bilgisayarın markalar için evrimleşmiş hali" gibi düşünülebilir. Kieślowski’nin öngörüsü, bir makinenin sadece veri hesaplamaktan ziyade insan duygularını ve davranışlarını etkileyebileceğini ima ediyordu. Bugün, yapay zeka destekli algoritmalar tam da bunu yapıyor.
İletişim stratejisinde kural 1’dir; bir mesajın etkili olabilmesi için doğru alıcıya, doğru zamanda, doğru kanalla ulaşması gerekir. Yapay zeka, bu denklemi mükemmelleştirerek, markaların iletişim stratejilerini tasarlanmasında oldukça büyük bir katkı sağlamaya başladı. Ancak bu, aynı zamanda sorumluluk gerektiren bir güç. Jeden'in hikayesi, kontrolsüz gücün trajik sonuçlarını hatırlatır nitelikte.

Jeden ve Günümüz Yapay Zekası: İnsan Hayatının Ortak Noktası
Öncelikle fine-tuning kavramını bilmeyenler için basitçe özetlemek isterim, yukarıda da değinmiştim; fine-tuning bir yapay zekaya çalışmasında uzmanlaşmasını istediğiniz modeli “öğretmenin” basit bir yoludur.
Düşünün ki yapay zeka bir öğrenci. Bu öğrenci, zaten dünyadaki her konuda genel bilgiye sahip, ama sen onun sadece matematik konusunda uzmanlaşmasını istiyorsun. İşte bu noktada, ona matematikle ilgili özel dersler vermeye başlıyorsun.
Bu özel derslerle, öğrenci diğer bilgilerini unutmadan, matematik konusunda çok daha iyi hale geliyor. Yani, genel bilgiyi alıp, belli bir konuda daha başarılı hale getiriyorsun. İşte bu sürece fine-tuning diyoruz!
Yıllar boyunca matematik konusunda uçması beklenen bir balık olarak ben;
Einstein’ın şu sözlerine değinmeden geçemeyeceğim…“Hiçbir Balık Uçmaya, Hiçbir Kuş Yüzmeye Zorlanmaz...”
Ancak yapay zeka, her şeyi yapmaya zorlanacak gibi görünüyor…
Dönelim konumuza;
Fine tuning, yapay zeka için bir eğitim sürecidir; insanlar içinse hayatın kendisi. Jeden’de gördüğümüz bilgisayar, insanlar tarafından verilerle şekillendiriliyor; tıpkı insanların hayatları boyunca edindikleri deneyimlerin onları şekillendirmesi gibi. Bu paralellik, yapay zeka ve insan arasındaki bağın ne kadar derin olduğunu gösteriyor.
Günümüz yapay zekası, iletişimden sibernetiğe, kullanıcı davranışlarından strateji geliştirmeye kadar birçok alanda insan hayatını etkiliyor. Kieślowski’nin o dönemde işlediği bu temalar, bugün bile geçerliliğini koruyor ve bize teknolojinin gücünü yeniden hatırlatıyor.
Teknolojinin Bize Öğrettikleri: İnsanlık ve Yapay Zeka Arasındaki Kesişen Yollar
Günümüz yapay zekası, sadece insanlara bilgi sağlamakla kalmıyor; onları şekillendiriyor ve sürekli bir adaptasyon içinde. Tıpkı Jeden'deki bilgisayar gibi, yapay zeka da insana dair her türlü veriyi alıp üzerinde hesaplamalar yaparak bir bakıma “insan modeli” tasarlıyor. İşte bu, teknolojinin insan hayatındaki en derin etkilerinden birini oluşturuyor: Yapay zeka, insanın en zayıf noktalarına bile ulaşabilme gücüne sahip.
Filmdeki bilgisayar, basit bir hesap makinesi gibi çalışırken bile, insanın hayatındaki en hassas noktaları etkileyebiliyor. Tıpkı bugünkü algoritmalar gibi, bu bilgisayar da tüm insan davranışlarını anlamaya, onları yönlendirmeye ve nihayetinde bir sonuca ulaşmaya çalışıyor. İnsanlar ve makineler arasındaki bu karşılıklı etkileşimde, başkalarını anlama ve onları etkileme gücü, teknolojiyle şekillenen bir ortaklık sağlıyor. Kieślowski'nin Jeden'de ele aldığı bu temalar, artık sadece bir film senaryosu değil, günlük yaşamımızın bir parçası haline gelmiş durumda.
Sonuç: İnsana Hizmet Mi? Yoksa Ona Hükmetmek Mi?
Özetle, Jeden bizi bu açıdan değerlendirdiğimizde teknolojiyi nasıl kullanmamız gerektiği konusunda uyarıyor. Eğer bizler yapay zekayı şu anki haliyle sadece hizmetkar olarak görüp kullanmaya devam edersek, belki de her şey hala yolunda gider. Ama eğer bu gücü kontrolsüz şekilde kullanmaya başlarsak kendimizi Matrix'teki gibi bir Zion inşa ederken bulabilir miyiz? Son bir soru daha;
Peki sizce bu yazıyı ben mi yazdım yoksa bu aralar yapay zeka çok mu kahve içiyor?
Ama hepinizden önce bunu onun okuduğu kesin...
2 Comments
Merhaba, yazınızı ilgiyle okudum. Filmdeki bilgisayar üzerinden teknoloji ve insan ilişkisini ele alışınız oldukça çarpıcıydı. Ancak merak ediyorum, günümüz yapay zekasını, filmdeki bilgisayar gibi insan davranışlarını etkileyen bir araç olarak görmenin sınırları nelerdir? Sizce bu tür bir paralellik, teknolojinin doğasını anlamamıza gerçekten yardımcı oluyor mu, yoksa insanın teknolojiye yüklediği anlamları daha fazla sorgulamamız mı gerekiyor?
Merhaba, yorumunuz ve sorunuz için teşekkür ederim! Günümüz yapay zekasını filmdeki bilgisayarla karşılaştırmak, bazı açılardan sınırlı olsa da önemli bir düşünce egzersizi. Filmdeki bilgisayar, sonuçta insan varsayımlarını ve kusurlarını yansıtan bir araç. Günümüz yapay zekası ise bu yansıtma mekanizmasını çok daha karmaşık hale getiriyor, çünkü kendi başına öğrenme ve adaptasyon kapasitesine sahip.
Bu paralellik, teknolojiyi daha iyi anlamamıza yardımcı olabilir; ancak asıl tehlike, insanın teknolojiye atfettiği mutlak güven ve anlamlarda saklı. Filmde olduğu gibi, teknolojiye “hakikat kaynağı” ya da “tarafsız bir otorite” olarak bakmak, insanın sorumluluğunu göz ardı etmesine neden olabilir. Bence asıl odaklanmamız gereken, teknolojiyi kullanırken bu sorumluluğu nasıl taşıyacağımız ve onu nasıl daha bilinçli bir şekilde yöneteceğimiz. Yani evet, teknolojiyi anlama çabamız insanın kendi içsel sorularını daha fazla sorgulamasıyla eş zamanlı ilerlemeli. 😊